19 Mart 2010 Cuma

Hayata Dair



"Kendinizi başkasına anlatmayın...
Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten...
Onun hayatında bir seçeneksen,
Onun senin bir önceliğin olmasına izin verme.
İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür.
Uyandığında iki seçeneğin var...
Tekrar uyuyup bir rüya görmek,
Ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak...
Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız...
Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz...
Garip ama gerçek...
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiç bir şey geç değil...
Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme...
Zaman nehir gibidir...
Aynı suda iki kez yıkanılmaz...
An’ı yaşa, geçen su bir daha gelmez...
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın...
Hep zamanının olmadığnı söylersen, hiç zamanın olamaz...
Hep “yarın yapcağım” dersen, yarın hiç gelmez.."
"İnsanlar nehirlere benzer. Tamamen kirli ve temiz değillerdir. Bazı kolları dosdoğru akar, bazı kolları kıvrım kıvrımdır..."

Cevapsız Soru..


Körsün, sağırsın ve de dilsiz ...
Ne zaman fırtına koparacağın belirsiz
Dipsiz bir kuyuya düşersin kendinden habersiz
Bilmem ki seni sana nasıl anlatsam sensiz
Şiirleri sen saydım anlatırım çaresiz

Suya hasret çatlamış çorak topraksın
Doğum sancısı hiç dinmeyen kadınsın
Nasır bağlamış sert deri ile kaplısın
Kalbine girilmesin diye pusuda yatmaktasın
Bilirimki yakmışlar canını; yanmaktasın
O yüzden ıssız adanda yalnız kalmaktasın

Bende her zaman sen varsın
Içim senle dolu... hatta doldunda taşarsın
Yüreğime yaslanmış olan yüreğin
Ağır gelirdi; ayrılmaz, bir oldu artık

Seviyor ihtimaline saplanıp kaldım
Bir umut ver, hep yanında kalayım
Cılız ışık zerresi söndü sönüyor
Yolumuz bir mi ayrı mı anlayayım
Hateee
19.03.2010

16 Mart 2010 Salı

Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin


Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.

İki ucu keskin bıçaktır bu işin...

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman...

Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?

Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zaman ki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana...

Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. "Yürek sesi ne?" bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu...

Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Nazım Hikmet RAN

10 Mart 2010 Çarşamba

3 Hikaye


I. Kıssa

Avrupa'nın ünlü sanat merkezilerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hos bir tablo görür.Tablonun bedeli oldukça yüksektir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider. Şanslıdır, tablo hala satılmamıstır. İçeri girer, tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve;
"Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar" der.Ressam bir süre düsündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve tesekkür ederek çıkar. Mağazada adamın arkadaşları da vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar: "Sen ne yaptın, o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar düsük bir rakama sattın?" Ressam cevap verir: "Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kisi bulabilirdim?...
"Sözün Özü: Günümüzde insanlar her seyin fiyatını biliyor, fakat hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.

II. Kıssa

Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti. Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra , yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gördü ve merakla sordu: "Neden hiç eşyanız yok?" dedi. "Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz.... Onlar nerede?" Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu gezgin gence; "Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var, yavrum" dedi. "Peki, senin eşyaların nerede?" Gezgin genç, kendini savunurcasına yanıtladı bu soruyu: "Ama görüyorsunuz.. .. Ben yolcuyum." Ünlü bilge, hak verircesine güldü: "Ben de öyle, yavrum" dedi. "Ben de öyle....."

III. Kıssa

HZ.Ali'nin ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah,yaklaşıp sordu: "Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?" Köle sıkılarak cevap verdi: – "Işte bu üç parça ekmek." – "O halde neden kendine hiç ayırmadın?"– "Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim."– "Peki sen ne yiyeceksin şimdi?"– "Oruç tutacağım." Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi: "Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum." Cömertliğiyle meşhur Abdullah b.. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve: "Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin" dediklerinde, şu karşılığı verirdi: "Ama o elindeki herşeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını...