22 Aralık 2009 Salı

Tuşların Ardındaki Şehvet...


Her geçen gün dünya nüfusu biraz daha artıyor. Kalabalıklaşıyoruz... Büyük şehirler dolup taşmaya başladı. İnsanlar arasındaki uçurumlar artıyor. Savaş ve vahşet bütün dünyada yüzyıllardır olduğu gibi devam ediyor. Çocuklar ölüyor. Ölmeye de devam edecek. Umutsuzluk... Bizim gibi ülkelerin fakir insanlarının ortak hastalığı...

Kalabalıklaşırken yalnızlaşıyoruz. İçimize kapanıyoruz. Bencilleşiyoruz. Diğerlerini görmemeye çalışıyoruz. Dünyanın sadece işimize gelen tarafı ile ilişki içinde olmayı seçiyoruz.Hali vakti yerinde olanlarımızın veya dünyanın öteki yüzünden kendini sıyırabilmiş olanlarımızın yaşantıları, Zygmunt Bauman’ın “turist” metaforu ile çok uyuşuyor:

Büyük bir cam fanus düşünün. Fanusun dışındaki dünya ile olan ilişkiyi sadece içerideki insanlar - “turistler” belirleyebiliyor. Dışarıdaki dünya ne kadar korkunç ne kadar tehlikeli olursa olsun “turist” fanusun içinde güvendedir. Ve dış dünyadaki hoşuna giden nesnelerle de sadece kendi arzularına göre ve izin verdiği kadar bir ilişki kurma şansına sahiptir. “Turist” hafif sırt çantası ile gezer ve olaylar kontrolden çıkma tehlikesi gösterir ve oradaki eğlence potansiyeli tükenirse ya da başka yerlerden daha heyecanlı macera kokusu alırsa yollara düşebilir. Bu oyunun adı “hareketlilik oyunu”dur.

Bu oyunda kişi ihtiyaçlar ittiği ya da rüyalar çektiği anda hareket edebilmelidir. Bu hareket edebilme yeteneğine turistler “özgürlük” “bağımsızlık” diyorlar ve bunu herşeyin üzerinde tutuyorlar. Turist yaşamının anlamı bir yere varmak değil sadece hareket etmektir.

Bütün bunlar turiste “idare etme”nin zevkini yaşatır. Bu bir durum kontrolüdür. Dünyanın neresi ve hangi parçaları ile “yüzyüze” gelineceği ve bu ilişkinin ne zaman kesileceğini yalnızca turist belirler.

Günümüzün insanları, özellikle de gençler bu turist davranışını yaşam şekli haline getirmişlerdir. Bu davranışın en kolay gözlenebileceği yerlerden birisi de bilgisayar başındaki insanın davranış kalıplarıdır...

Sanal seks, günümüzün gençliği arasında oldukça rağbet gören bir uğraşı. İnternette arama motorlarında en çok aranan ilk beş kelime “sex”, “seks”, “erotik”, “porno” ve “mp3”.Ve internette bir sohbet sırasında insanların birbirlerine sordukları ilk soru (asl?) yani; yaş, cinsiyet ve lokalizasyon.

Eğer uygun değilse hemen pencere kapatılıyor. Uygunsa sohbet başlıyor. Her iki taraf da kontrol etme duygusunu yaşıyor, istediği anda sohbeti sonlandırabilir ve başka birisini arayabilir. Ona karşı herhangi bir sorumluluk hissetmek zorunda değil, her an yönünü değiştirebilir. Postmodern dünyanın dayattığı şekilde bu ilişkinin ne geçmişi ne de geleceği olmak zorunda değildir. Sadece şimdiki an yaşanır. Özgürlükler ipotek altına alınmamıştır. Seçenekler sonsuzdur.

Bu ilişki şekilleri sadece bilgisayar ekranı karşısında olmuyor. Artık bilgisayar ekranında öğrenilen davranış kalıpları pekiştirilerek yavaş yavaş günlük hayatı da sanallaştırmaya başlıyor.

Bu olgulardan bir tanesi de bütün dünyada görülmeye başlanan “metropolis zapping” diye adlandırılan bir olgudur. Metropolis zapping denilen olay; bulunduğumuz kentlerin içinde hareket ederken bir anlamda sanki “on-line”mışız ve kent bir web sayfasıymış gibi bir etkinlikten başka bir etkinliğe, bir merkezden başka bir merkeze, bir insandan başka bir insana, bir bardan başka bir bara, vs... kaydığımızı ve yaşamlarımızın artık çok akışkan olduğunu farzederek yaşanıyor!

Düşünce dünyamıza da yansıyan bu akışkanlık ve hareketlilik, gerçek hayatta da tıpkı sanal hayatta olduğu gibi bir esneklik sağlıyor. Yavaş yavaş davranışlarımız bilgisayar ekranı karşısındaki davranışlarımıza benzemeye başlıyor.

Ne dersiniz? İyi mi oluyor kötü mü?

Psikiyatrist Dr. Hakan ERKAYA

Hiç yorum yok: